logo

08/15/2019

Krizler aşıldı, güven sorunu başladı

Krizler aşıldı, güven sorunu başladı

Son yıllarda ABD-Türkiye arasında yaşanan krizler nedeniyle iki ülke arasında bir güven sorununun yaşandığı ortada.

İki ülkenin de  “rafa” kaldırılan “kriz” sorunlarının ardından, şimdi de  “güven” sorununun tırmandığı açıkça görülüyor. Her iki taraf da beklemede.

İşte bu nedenle de uzmanlar, bu güven sorununa dikkat çekerek Türk yetkilileri uyarıyor.

ABD’YE GÜVENMEMEYİ ÖĞRENİN

Emekli Tuğgeneral, Stratejist ve Jeopolitist, “Tarih Boyu Savaş ve Strateji” adlı kitapların yazarı Nejat Eslen, ABD ile birlikte Suriye sınırında oluşturulacak “güvenli bölge”  konusunda geçmiş olaylardan örnekler vererek Türk yetkililere “artık ABD’ye güvenmemeyi öğrenin” uyarısında bulundu.

Emekli Büyükelçi Uluç Özülker’de, ABD’nin Münbiç başta olmak üzere Türkiye’ye verdiği sözleri tutmadığı için Ankara’nın Washington’a güvensizlik duyduğunu vurguladı.

Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen’ in odatv.com için kaleme aldığı makalesi şöyle:

6 Amerikalı geldi bile ama ABD’ye güvenmemeyi artık öğrenin

Günümüzün en önemli haberine göre, müşterek (ortak) harekat merkezinin tesisi için altı Amerikalı asker bölgeye gelmiş..

Günümüzün en önemli haberine göre, müşterek (ortak) harekat merkezinin tesisi için altı Amerikalı asker bölgeye gelmiş.

PKK-YPG’yi potansiyel bir beka sorunu olarak gören Türkiye ile İsral’in güvenlik çıkarları için Suriye’yi parçalamak ve Fırat’ın doğusunda PKK-YPG devleti kurmak isteyen ABD, müşterek harekat merkezi kurarak Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda kurulması düşünülen güvenlikli bölgeyi (barış koridorunu) koordine edecek.(!)

Bir süre güncel ayrıntıları bir tarafa bırakalım ve büyük resme bakalım.

Tek kutuplu dünya düzeni içinde, rakipsiz olmayı fırsata dönüştüren ABD, genişletilmiş Ortadoğu coğrafyasını İsrail’in ve kendisinin çıkarlarına göre yeniden şekillendirmek amacı ile büyük çaplı bir projeyi önce Afganistan’da başlattı, bu süreç Irak’ın işgali ile devam etti.

Askeri gücünün yetersizliğinin anlaşılması ve çok kutuplu dünya düzenine yol açan yeni jeopolitik güç merkezlerinin ortaya çıkmaya başlaması ile birlikte ABD, stratejik konseptini değiştirerek, Arap Baharı adı altında iç çatışmalarla hedef ülkeleri parçalamayı esas alan girişimlerini başlattı.

İşte bu sürece ve ABD’nin büyük Kürdistan projesi ile uyumlu olarak, 20 Mart 2005 tarihinde, KCK Sözleşmesi adı ile KCK-PKK’nın anayasası yayınlandı. ABD’nin cesaretlendirmesi ile hazırlanan KCK sözleşmesi, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dan koparılacak topraklar üzerinde, demokratik federalizm adı altında kurulacak devlet yapısının, yönetim, yargı ve yasama organlarının nasıl organize edileceğini ve çalıştırılacağını açıklar.

KCK Sözleşmesindeki ifadeye göre, “İran’da, Türkiye’de, Suriye’de ve hatta Irak’ta oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek kendi federasyonlarını, birleşerek de üst konfederalizmi oluştururlar” deniliyor.

Bu siyasi yapının kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan’dır. Kongra Gel (Kürdistan Halk Meclisi) her iki yılda bir Kürt halkı tarafından seçilen üç yüz üyeden oluşur ve en yüksek yasama organıdır.

Yürütme Konseyi, Kongra-Gel tarafından iki yılda bir seçilen bir başkan ile otuz üyeden oluşur.

Halk meclisleri ise söz konusu Kürdistan parçalarında halkın karar organıdır ve 150-250 üyenin seçilmesi ile teşkil edilirler. Ayrıca, Kürdistan’ın her parçasında eyalet-bölge, şehir, kasaba ve mahalle örgütleri kurulur.

Yüksek Adalet Divanı, KCK Sözleşmesine göre en üst yargı organıdır. İdari Mahkemeler ve Halk Mahkemeleri diğer yargı kurumlarıdır.

PKK ve Halk Savunma Güçleri KCK örgütlenmesinin içinde yer alırlar.

YPG-PYD ise KCK organizasyonunun Suriye uzantılarıdır.

KCK Sözleşmesi bizim, Suriye’den, Türkiye’den, İran’dan ve Irak’tan koparılacak topraklarda, ABD’nin desteği ile kurulması planlanan Büyük Kürdistan’ı anlamamız kolaylaştırmaktadır.

İşte bu nedenle de Suriye’deki PKK-YPG, bizim için potansiyel beka tehdidi oluşturmaktadır.

Tarihi süreç içinde Türkiye, PKK ile bu projenin öncelikli hedefi olmuştur.

2011 yılında sözde Arap Baharı’nın Suriye’yi vurması ve bu ülkenin parçalanma olasılığının ortaya çıkması ile Suriye öncelikli hedefe dönüşmüştür.

Türkiye’nin Suriye stratejisi ile Suriye’deki rejim yönetimini hedef seçmesi, rejim yönetiminin zayıflamasına, bu ülkede PKK-YPG’nin güçlenmesine, bize yönelebilecek potansiyel beka tehdidinin büyümesine katkı sağlamıştır.

Şimdi Amerikalı askerler geldi, müşterek harekat merkezi kurulacak. Müşterek harekat merkezinde; Güvenlikli bölgenin en, boyu ne olacak? Bölge kimin sorumluluğunda olacak? PKK-YPG’nin ağır silahları toplanacak mı? PKK-YPG  kaç kilometre güneye çekilecek, bunlar konuşulacak.

Varsayalım ki güvenlikli bölge ile ilgili bizim bütün taleplerimiz karşılandı. O zaman  şu sorulara cevaplar arayalım:

– Güvenlikli bölgenin bizim taleplerimize göre tesis edilmesi; Suriye’de PKK-YPG varlığını sona erdirecek mi? PKK-YPG den kaynaklanan potansiyel beka sorunu sona erecek mi?

– Suriye’den Türkiye’ye yönelen beka sorunun asıl kaynağı PKK-YPG mi? Yoksa onu silahlandıran, Suriye’yi parçalamaya çalışan, Büyük Kürdistan projesini destekleyen ABD mi?

– Eğer asıl potansiyel tehdit kaynağı ABD ise müşterek harekat merkezi neden kurulacak ki? Orada ne konuşulacak ki?

– Türkiye, güvenlikli bölge tesisi ile PKK-YPG’den ve onu destekleyen ABD’den kaynaklanan beka tehdidini bertaraf etmek mi yoksa, göçmenlere ve ÖSÖ’ye yer açmak mı istemektedir?

SON SÖZ:

Yetkililere;

– Müşterek harekat merkezi ve güvenlikli bölge için Türkiye’ye gelen Amerikalılara önce KCK Sözleşmesini okutun ve ne düşündüklerini sorun, belki koordine edilecek hiç bir şey yoktur.

– General Rogers’tan bu yana ABD, verdiği sözlerin hangisini yerine getirdi ki, bir düşünün. En son Menbiç örneğini düşünün ve ABD’ye güvenmemeyi artık öğrenin.

ANKARA GÜVENSİZLİK DUYUYOR

Emekli Büyükelçi Uluç Özülker’de, ABD’nin Münbiç başta olmak üzere Türkiye’ye verdiği sözleri tutmadığı için Ankara’nın Washington’a güvensizlik duyduğunu vurguladı.

Özülker, iki ülkenin uzlaştığı güvenli bölge mutabakatının belirsizliklerle dolu olduğunu, süreç içindeki uygulamaların Türkiye’nin politikası üzerinde belirleyici olacağını söyledi. Özülker, Türkiye’nin Suriye’deki kaygılarını giderecek en etkili adımın da Suriye hükümetiyle doğrudan temas kurmak olduğunu belirtti.

BEKLEYİP GÖRECEĞİZ

Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge kurulması için ABD ile atılan adımları ve hükümetten gelen açıklamaları Cumhuriyet’e değerlendiren emekli büyükelçi Uluç Özülker, Suriye’nin kuzeyinde yaklaşık 40 bin kişilik bir YPG gücü olduğuna ve ABD’nin YPG’ye silah ve eğitim desteği verdiğine dikkat çekerek “Normal şartlarda burada güvenli bölge oluşturacağız diyorsanız bu unsurların en az 30 kilometre güneye çekilmesi lazım. Şu anda bu yapılmıyor. Buradaki 40 bine yakın YPG’liyi buradan öbür tarafa nasıl intikal ettireceksiniz, ne kadar zaman aralığında bu yapılacak, bunların hiçbiri belli değil. Böylesine devasa bir sorunu karşımızda buluyoruz, buradan kısa bir sürede olumlu bir çıkış yakalayacağız diye ümide kapılıyoruz. Pratikte bunun nasıl yapılabileceğiyle ilgili kuşkularım var. Onun için bekleyip görmemiz gerekiyor” dedi.

SORU İŞARETLERİ

ABD’nin Suriye konusunda bugüne kadar Türkiye’ye verdiği sözleri tutmadığını anımsatan Özülker, “Bu güvensizlik dolayısıyla müdahale seçeneği masada tutuluyor” diye konuştu. ABD’nin Türkiye’nin kaygılarını giderecek adımlar atıp atmayacağının süreç içinde belli olacağını dile getiren Özülker, “Ne tarafından yaklaşılırsa yaklaşılsın o kadar çok soru işareti var ki ABD’nin buradaki iyi niyetini görebilmek için bekleyip görmek gerekiyor. Aceleci olarak bu iş bitti denilecek bir durum göremiyorum. Nitekim hükümetin açıklamaları da bu tavrın göstergesi. Bu kuşkuyu herkesin paylaştığını görüyoruz, fakat mesele ABD ile topyekûn bozuşup bozuşmama meselesi olduğu için sabrı ön planda tutan bir pozisyon içinde olmak Türkiye’nin lehinedir” ifadelerini kullandı.

SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE AYKIRI

Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik kaygılarını gidermek için yalnızca ABD ile adım atmasının sonuç vermeyeceğini vurgulayan Özülker, “Biz Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz ediyoruz. Fakat ABD’nin işgal altında tuttuğu topraklar, Suriye’nin toprak bütünlüğüne aykırı değil mi? Suriye merkezi hükümeti ‘Burası Suriye toprağıdır’ diyerek bastırsa ABD zora düşmez mi? Hukuk açısından da ABD’nin kendisini savunması zorlaşır. Türkiye’de hükümet duygusal nedenleri bir kenara bırakarak Suriye hükümetiyle daha yakın bir ilişki kursa Irak’ta olduğu gibi Türkiye açısından daha başarılı sonuçlar verir. Orada işbirliği halinde uluslararası hukuk temelinde hareket edilebilir. Türkiye, Irak’ta Kandil’e kadar girebiliyor, bunu merkezi hükümetin onayıyla yapıyor. Bunları Suriye için de göz önünde tutmak lazım” diye konuştu.

Nurettin Kurt
Journalist, specialist in criminology, recipient of the EU Prize for Journalism and Turkish Journalists' Association’s press freedom award , and the author of “Journalist-wolf in the stressful triangle - Incident-police proceedings-lawsuit”,  Sedat Simavi Journalism Award - 2007 (Turkey) 32 yıllık gazeteci, polis ve adliye uzmanı, Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü başta olmak üzere, 2011 ve 2017 TGC Başarı ödülü, Avrupa Birliği Araştırmacı Gazetecilik Ödülü, iki kez Çağdaş Gazeteciler Derneği haber ödülü, yedi kez Barış Selçuk Gazetecilik Ödülü ile birlikte çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları tarafından ödüle layık görülmüştür, ‘Olay-Polis-Adliye- Gerilim Üçgeninde Kurt Gazeteci’ isimli kitabın yazarıdır

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Calendar

Nisan 2024
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930