logo

10/12/2019

Dördüncü Nesil Savaşın Içindeyiz

Dördüncü Nesil Savaşın Içindeyiz

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli kademelerinde yurtiçi ve yurtdışı Orta Doğu görevlerinde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Özmen, gelişmelerin önümüzdeki süreçte büyük bir savaşın işareti olduğunu belirterek, “Asıl amaç geniş çaplı mezhep-etnik köken savaşıdır” dedi. Harekâtın tek başına terörü temizlemek için yeterli olamayacağını belirten Özmen, Suriye Milli Ordusu/Özgür Suriye Ordusu (SMO/ÖSO) ile ilgili de, “ÖSO, ne kadar özgür sorgulanmalı” uyarısında bulundu.

Halen, İstanbul Rumeli Üniversitesi Küresel Politikalar Araştırma Merkezi (RUPAM) Müdürü olarak görev yapan Süleyman Özmen, “Barış Pınarı” harekâtı başta olmak üzere son günlerin en çok tartışılan konularını uwidata.com için değerlendirdi.

TSK’nın çeşitli birimlerinde görev yapan Özmen, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Stratejik Araştırmalar ve Etüt Merkezi (SAREM)’nde Orta Doğu ve Milli Güvenlik Konuları Uzmanı, SAK Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim Doktrin ve Okullar Komutanlığı (EDOK)’nda Liderlik ve Kişisel Gelişim konularında eğitmenlik de yaptı. Ayrıca Gebze Teknoloji Üniversite’sinde “Strateji Bilimi” konusunda master yapmıştır.

UWI: TSK, “Barış Pınarı Harekâtı”nda ne kadar başarılı olur? Operasyonun Türkiye için artıları, eksileri neler olabilir?

Türkiye Barış Pınarı Harekâtı’nda başarılı olacaktır.

Türk Ordusu, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarıyla Suriye sınır ötesi operasyonlarında tecrübe, sürat ve ivme kazanmıştır. Bu da başarı oranını kısa vadede yüksek tutacak ve belirlenen hedeflere mutlak surette ulaşılacaktır.

Ancak ABD Orta Doğu coğrafyasında 2000 sonrası tehlikeli bir oyun oynamaktadır. Önce Ilımlı İslam, sonra bugünlerde fazla bahse konu olmayan BOP, devamında GOP sonra Arap Baharı, demokratikleştirme süreçleri (projeleri) adı altında bölgede; 11 Eylül 2001 tarihinden bugüne 18 sene içinde tam bir karmaşa, enkaz, birbirine düşman unsurlar, ayrıştırılmış gruplar (bile isteye) yaratılmıştır. ABD tüm bu karmaşayı bilinçli ve sistematik bir şekilde yapmıştır. Mevcut sınırlar 1916 yılında İngilizler ve Fransızlar tarafından bölgeyi paylaşmak için çizilmişti. Şimdi de ABD, Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmek istiyor. 100 sene öncesinden yapılan parçalama ve bölme, nasıl bölge ülke ve milletlerinin lehine olmadıysa bu seferki ince ayarda kesinlikle olmayacaktır. ABD kendi eliyle bölgede apokaliptik bir coğrafya yaratmıştır. Emperyalist Batı dünyası, Orta Doğu’da kendi eliyle yarattığı acıyı, akan kan ve gözyaşını anlamaktan ve bu acıları paylaşmaktan uzaktır.

DÖRDÜNCÜ NESİL SAVAŞIN İÇİNDEYİZ

Harp ile siyasetin, asker ile sivilin, barış ile çatışmanın, savaş alanı ile emniyetli bölgenin aralarındaki bulanık hatların olması olarak nitelendirilen savaş türü olan Dördüncü Nesil Savaşın içindeyiz.

Bu savaş türü beraberinde asimetrik tehditler, gelecek öngörülerinde ise belirsizlikler meydana getirir. Tüm bunların ışığında şunları söylemek mümkündür; Türkiye 41 yıldır PKK terör örgütüyle mücadele ettirilmektedir. (Etmektedir değil) Üstelik bu uzun süreli mücadele esnasında PKK, emperyalist manipülasyonlar neticesinde kabuk ve ideoloji değiştirmiştir. Suriye karmaşası öncesinde de yurt içinde ve Irak’ın kuzeyinde bu bölücü terör örgütüyle ülke sınırlarını güvenliğe almak ve içte istikrarı sağlamak maksadıyla kararlı mücadeleler verilmiştir.

Bugün Orta Doğu ABD’nin şeytani planları neticesinde içinden çıkılamaz bir duruma girmiştir.

Fırat’ın doğusunda yapılan “Barış Pınarı Harekâtı” kısa dönemde mutlaka başarılı olacaktır. Ancak bu başarı daha öncelerinde de olduğu üzere taktik başarı olarak kalacaktır. Zira ABD’nin amacı bölge halklarını birbirine kırdırmaktır.

ARAP BAHARI ABD’DE TARAFINDAN KURGULANMIŞTIR

Bu bağlamda uzun dönemde karşımıza nelerin çıkabileceği tam bir muammadır. ABD ve emperyal güçler bu karmaşadan mutlaka azami oranda istifade edeceklerdir. Bölge ülkelerinin tamamının bu uzun süreli savaş neticesinde ki kastettiğim 1973 Petrol Krizinin arkasından kurgulanan; 1980-1988 İran-Irak Savaşı (Batılı ülkeler buna Birinci Körfez Savaşı derler), 1990 Irak’ın Kuveyt’i ilhakıyla başlayan İkinci Körfez Savaşı, 1991 Somali İç Savaşı, 2001 yılı sonunda başlayan Afganistan Sonsuz Özgürlük Savaşı, 2003 yılı başında başlayan Üçüncü Körfez Savaşı, 2011 de başlayan Suriye iç savaşı ve 2015 Yemen iç savaşı, Filistin-İsrail çıkmazı ve güncel olarak yaşanan tüm Orta Doğu çatışmaları ve niceleri bu sürece dâhil edilebilir. Bu sürecin tamamı ABD’nin planladığı şekilde tezahür etmiştir. 2010 senesinde ABD tarafından kurgulanan Arap Baharı; Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’ta küçük çapta olmak üzere tüm Arap Dünyasında birbirine dolanan ve açılamayan kördüğüm misali tam bir karmaşa yaratmıştır.

Malumunuz Syriana’nın yazarı Kuzey Irak’taki Kürdistan’ın temellerini atan CIA istasyon şefi Robert Booker Baer açık açık “niye biz ölelim, bırakalım birbirlerini öldürsünler, biz masa başında sınırları yeniden çizeriz” diyordu.

TEK ÇARE ATATÜRK’Ü DOĞRU ANLAMAK VE ANLATMAKTIR

Bir de işin içinden çıkılmaz kitlesel bir göç dalgası yaratılmıştır. Bu coğrafyada masumların canının yanmadığı tek bir gün bile yoktur. Şimdi Atlantiğin öte yakasında olan ABD’den tamamen bilinçli olarak yaratmış olduğu bu karmaşayı çözmesi için destek beklemek oldukça komik ve gerçek dışı olacaktır. ABD zarar görmeyeceği uzak, emniyetli bir menzilde, derin uykuda olan tamamen kandırılmış bu mazlum milletlerin birbirini ABD’den aldıkları silahlarla yok etmelerini büyük bir keyifle izleyecektir. Tek çözüm ütopik de olsa; sistematik olarak geri bırakılmış, aldatılmış tüm bu mazlum milletlerin aydınlanması, öngörüsü yüksek, karakter seviyesi yüksek iyi liderlerin etrafında çoğalmalarının sağlanması ve tüm Orta Doğu milletlerinin birbirleriyle mutlak surette (daha önce Atatürk tarafından başlatılan örnekleri bulunan Sadabad Paktı ve Balkan Antantı gibi)işbirliği yapmalarıdır.

Bakın Irak’ta halk laiklik istiyor. Irak’ın laik olabilmesi için Atatürk gibi bir lidere ihtiyaçları olduklarını söylüyorlar. ABD’nin oyununu bozmanın tek anahtarı, emperyalizmin çok korktuğu ve unutturmaya çalıştıkları Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir ve ideolojilerinde yer almaktadır. Atatürk’ü doğru anlamalı ve anlatmalıyız.

BÜYÜK BİR SAVAŞ BU COĞRAFYADA ÇIKABİLİR

Bölgemizde asıl amaçlanan geniş çaplı mezhep-etnik köken savaşı var. Ayrıca emareler önümüzdeki süreçte patlak verebilecek büyük bir savaşın bu coğrafyada başlayabileceğini bize göstermekte. Suriye’yi sahada 8 parçaya böldüler, 8 farklı grup var. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içinde Türkmenler de olduğu için yakınlık duyuyoruz. Ancak ÖSO’nun kuruluşunu unutmayalım. ABD ve Koalisyon içindeki Arap ve Körfez ülkeleri ile birlikte “eğit-donat” projesinin içinde ÖSO’nun kuruluşunda biz de vardık. ÖSO’nun da bölünen diğer unsurların da ne kadar özgür olduğunu da sorgulamamız gerekir.

 

1517-1917 (Huzur ve İstikrar, Türk Barışı) /1917-2019 (Kan ve Gözyaşı, Batı’nın Barışı)

Türklerin 1917 senesinde 400 senelik barış ve huzur döneminin ardından bölgeyi terk etmeye zorlanmasından sonra sözde özgür Arap birliği kurulacağı vaatleriyle İngiliz ve Fransız Manda Yönetimlerine bırakılan Orta Doğu’da o tarihten itibaren barış ve huzur tesis edilememiştir. Türklerin bıraktığı tarihte genel nüfusa göre yüzde 6’yı geçmeyen Yahudi nüfusu tüm uluslararası hukuk kuralları hiçe sayılarak bugün yüzde 80’lere ulaştırılmıştır. Özgür Arap Birliğini kuracağını düşünen Arap halkları Türk İslam Halifesi yerine Hıristiyan İngiliz Halifesini! tercih etmiş ve sözde Filistin devletinin ancak 1988 yılında üzerinde herhangi bir söz hakkı olmadan halkının yaşamaya mahkûm bırakıldığı topraklar üzerinde kurulmasına müsaade edilmiştir. 1917 senesinden İsrail devletinin kurulduğu 14 Mayıs 1948 senesine kadar İngilizlerin de katkılarıyla kurulan çeşitli Siyonist örgütler vasıtasıyla Filistinliler terörle, katliamla, zorla kendi topraklarından sürüldü. Siyonist örgütler, İsrail devletinin kuruluşu açıklanana değin, işgal edebildikleri kadar toprağı işgal ettiler, halende ediyorlar.

Sözde “Büyük Kürdistan” da aynı yolla kuruluyor. PKK Arapları, Türkmenleri göçe zorlayarak, ele geçirdiği bölgelerde etnik temizlik yapıyor. Tarih kendinden ders almayanlar için acımasızdır. İngiltere’nin 100 sene önce yaptığı taslak Orta Doğu bu kez ABD tarafından yeniden düzenlenmekte, 2006 yılında ABD’de yayımlanan harita ve makalenin sonunda hangi ülkelerin kazanacağı hangi ülkelerin kaybedeceği yazılmıştı.

Kaybedecek ülkeler listesinde; Afganistan, Irak, Suriye, Mısır, Katar, Kuveyt, Pakistan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirliği, Filistin Özerk Yönetimi’nin yanında Türkiye de var.

UWI: ABD gerçekten çekiliyor mu? Yoksa yine Trump’ın tutarsız siyasetine mi tanıklık edeceğiz?

Trump’ın aynı gün (8 Ekim) içinde konuyla ilgili yapmış olduğu ifadelere dikkat etmek gerekiyor. Birbirinden çelişkili ifadelerde bulunduğu bir gerçek. Herhalde tarihin hiçbir döneminde siyaseten ve diplomatik olarak böyle tuhaf bir dönem olmamıştır.

“Türkiye, benim büyük ve emsalsiz bilgeliğimle sınırları aşmak olarak değerlendirdiğim bir şey yaparsa, Türk ekonomisini yıkıp ve yok edeceğim (daha önce yaptım). (Türkiye’nin) Avrupa ve diğerleri ile birlikte, yakalanan IŞİD’lileri ve ailelerini gözetmeleri gerekiyor. ABD, IŞİD’in yüzde 100’ünün yakalanması da dâhil olmak üzere, beklenenden çok daha fazlasını yaptı. Şimdi bölgedeki diğerlerinin kendi bölgelerini korumalarının zamanı geldi.”

ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) başarıya ulaşmış gibi görünüyor. Bu emperyalizmin, kapitalizmin yaşayabilmesi için gereken bir argüman. Dünya maalesef adil ve hümanist değil. Kuvvet ve kabiliyetiniz yoksa, gelecek öngörüleriniz tutarsızsa emin olun kimse size merhamet göstermez. Çok karışıkmış gibi gösterilen uluslararası diplomasi esasında orman kanunun medenileştirilmiş ifadesidir. Gücü olan tarihe ve coğrafyaya yön verir.

UWI: Türkiye’nin NATO’dan çıkması mümkün mü? Ne şartlar altında böyle bir çıkış olabilir? Bu adımın bölgesel ve küresel aktörler açısından olumlu sonuçları olur mu? Ankara’nın NATO’dan ayrılması kimin çıkarına olacak?

Türkiye’nin NATO’dan ayrılması mümkündür. Ancak gelecek senaryolarında bunun bize ne kazandıracağı ve ne kaybettireceğinin çok iyi analiz edilmesi gerekir.

Türkiye, 2000 sonrası yapılan manipülasyonlarla sistematik olarak Batı’dan koparılmaya çalışılıyor.

Erovizyona katılmama kararı, yaz-kış saati uygulamalarının kaldırılması, wikipedia’ya girilememesi, booking.com üzerinden işlem yapılamaması bu operasyonun sadece birkaç basit emaresidir. Emare, istihbarat jargonunda ipucu diye değerlendirilir. İstihbarat uzmanları tüm emareleri dikkatli bir şekilde değerlendirdikten sonra konuyla ilgili yorum yapabilirler. Bizde maalesef emareler yeterince değerlendirilmiyor.

Ortada kendini strateji uzmanı olarak tanıtan birçok kişi, vatandaşlarımızın gerçek bilgiye veya alternatif senaryolara ulaşmasını engelliyor. Bilinçli olarak ülkede bilgi kirliliği yaratılıyor. İnsanlara genellikle duymak isteyeceği söylemler yapılıyor. İnsanlarda psikolojik olarak duymak istedikleri klişe söylemleri kendilerine ekran karşısından söyleyen kişileri muktedir sanıyor ki esasında bu da bir çeşit ABD’nin ustalıkla tezgâhladığı algı operasyonudur.

Türkiye’nin 18 Şubat 1952’de NATO’ya girmesinin bedeli, 741 adet şehit ve 2000 üzerinde gazidir.

Günümüzde çok rahat ifade edilen NATO’dan ayrılma söylemleri esasında yine bekâyla doğrudan ilgili bir oldukça ciddi, stratejik bir söylemdir.

Sanayi devriminden sonra dünyanın yüzleşmek zorunda olduğu her bir küresel ekonomik krizden sonra bir dünya savaşı patlak vermiş ve milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. 1896 krizi Birinci Dünya Savaşı’nı, 1929 ekonomik buhranı ise İkinci Dünya Savaşını tetiklemiştir.

Birinci Dünya Savaşının başlarında İngiltere’yle birlik olma çabalarımız malumunuz olduğu üzere sonuçsuz kalmış ve Almanya ile ittifak yapmak zorunda kalmışızdır. Savaşın sonunda en fazla toprak ve insan kaybeden Türk milleti olmuştur.

Ben şahsen dünyayı yönettiğine inandığım Küresel Mafya tarafından çıkarılmış olan tüm bu büyük savaşların sonuçlarının önceden bilindiğine inanıyorum.

Şimdi günümüze bakalım 2008 yılında kapitalizm üçüncü büyük küresel krizini yaşamıştır. Bu kriz mevcut şartlarda henüz aşılmış değildir.

6 Haziran 2019 tarihinde Avrupa’nın kaderini değiştiren Normandiya Çıkartması’nın 75nci Yıldönümü görkemli bir şekilde kutlanmıştır.

Bu kutlamadan iki gün önce ABD, İngiltere’yle birlikte Ticaret Antlaşması imzaladılar. Kutlamadan bir gün sonra da benzer bir anlaşma Fransa ile imzalandı. Ben şahsen teamüllere bakarak ABD, İngiltere ve Fransa arasında yalnızca bir ticaret anlaşması imzalanmadığı iddiasını ortaya atabilirim. Bu anlaşmadan hemen sonra uzun yıllardır aşırı sağın yükseldiği ülkelerden biri olan Fransa, İngiltere’yi takip ederek AB’den çıkabilecek en güçlü ikinci ülke konumuna geldiğini deklere etti ve konuyla ilgili referandum yapabileceğini açıkladı.

Daha sonra ABD yönetimi, 25 Haziran 2019’da Filistin-İsrail meselesine çözüm bulmak iddiasıyla hazırladığı “Yüzyılın Anlaşması” planının ekonomi paketini açıkladı. Birçok kişiye göre bu anlaşma “Yeni Sykes-Picot Antlaşması” niteliğinde.

100 YIL ÖNCE İNGİLTERE / 100 YIL SONRA ABD

100 sene önce İngiltere Birinci Dünya Savaşı’nda bölmek, parçalamak ve sömürmek istediği bir Osmanlı’yla ittifak yapar mıydı?

ABD muhtemel bir Üçüncü Dünya Savaşı’nda bölmek, parçalamak, sömürmek ve yok etmek istediği bir Türkiye’nin NATO’da yer almasını ister mi?

İşte asıl sorulması gereken soru bence bu.

S-400’LERİN PERDE ARKASI

Özetle emareler sadece Suriye ve Fırat’ın doğusuyla ilgili değil. Fırat’ın doğusu esasında çok daha büyük bir resmin küçük bir ayrıntısı sadece.

Malumunuz olduğu üzere bir de S 400 füze krizi ve bunun perde arkası var. ABD’nin müttefiki Türkiye’nin Patriot talebine olumlu yanıt vermemesi üzerine Ankara, kendi hava savunma sistemlerini Rusya’dan satın alma yoluna gitti.

NATO’nun en stratejik üyelerinden birisi olan Türkiye’nin ittifakın en önemli hasmı konumundaki Rusya ile geliştirdiği bu ilişkinin ortak güvenlik mimarisini zafiyete uğratacak olması NATO’da kaygı uyandırdı.

S-400 hava savunma sistemlerinin hiçbir şekilde NATO’nun mevcut savunma ve radar sistemlerine entegre edilemeyecek olması bu kaygıyı artırıyor. ABD Pentagon aracılığıyla yaptığı açıklamayla, F-35’lerin Türkiye’ye yerleştirilmesi sürecinde yapılan hazırlıkların askıya alındığını ve gerekli ekipmanların da S-400 anlaşması iptal edilmeden gönderilmeyeceğini bildirdi.

Bunun üzerine Rus devlet şirketi Rostec’in genel direktörü Sergey Çemezov, Ankara’nın ilgilenmesi halinde Türkiye’ye Su-35 savaş uçakları satabileceklerini söyledi. Çemezov, “Türk meslektaşlarımız taleplerini açıklarsa Su-35 sevkiyatını gündeme almaya hazırız” dedi.

Türkiye’nin NATO üyeliğinin askıya alınması çağrısı yaparız

ABD Başkanı Donald Trump’ın kendi partisi içindeki en önemli destekçilerinden biri olan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham Twitter’dan yaptığı açıklamada, Demokrat senatör Chris Van Hollen ile görüştüğünü ve “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna girmesi durumunda Kongre’den Türkiye’ye yönelik yaptırım kararını hayata geçireceklerini ve NATO üyeliğinin askıya alınması çağrısı yapacaklarını” açıkladı.

Graham, ayrıca şu açıklamayı yaptı: “Biraz önce Senatör Chris Van Hollen ile Suriye’deki durumu konuştum. Suriye’yi istila etmesi halinde Türkiye’ye partiler üstü yaptırımlar getireceğiz ve IŞİD halifeliğinin yıkılmasında ABD’ye yardım eden Kürt güçlerine saldırmaları durumunda da, NATO üyeliklerinin askıya alınması çağrısı yapacağız. Trump’ın Kongre’den çıkacak Türkiye’ye yönelik yaptırımların veto edilmemesini umuyor ve bekliyoruz.” Dedi.

Görüldüğü gibi tüm emareler Orta Doğu merkezli yeni bir büyük savaşın başlangıç emareleri gibi. (İnşallah olmaz) Ancak Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ile ittifaka zorlanma hikâyemiz gibi bu sefer de Rusya’ya doğru itiliyoruz. Her nedense bu konunun ABD ile Rusya’nın bilgisi ve kontrolü dâhilinde tezgâhlandığı düşüncesindeyim.

Ayrıca Rusya’nın Suriye kriziyle çok istediği sıcak denizler fantezisine kavuştuğunu düşünüyorum.

Bir de hakikaten yetkili birinin çıkarak tüm dünyada eski teknoloji olarak nitelenen (tek tek soğutulma suretiyle) kapatılma kararı alınan nükleer santrallerin neden Türkiye Akkuyu’da Ruslara yaptırıldığı sorusuna cevap verilmesini istiyorum. (Devamında Sinop ve İğneada var)

Küresel iklim değişikliğinin her geçen gün daha fazla zarar verdiği dünyamızda eski bir teknoloji olduğu için kapatılmaya çalışılan nükleer santral teknolojisi neden tercih edildi ve neden Rusya?

Kalbimiz, gönlümüz, aklımız ve dualarımız kahraman Mehmetçikle.

Uyanmak ve uyumamak dileğiyle.

Nurettin Kurt
Journalist, specialist in criminology, recipient of the EU Prize for Journalism and Turkish Journalists' Association’s press freedom award , and the author of “Journalist-wolf in the stressful triangle - Incident-police proceedings-lawsuit”,  Sedat Simavi Journalism Award - 2007 (Turkey) 32 yıllık gazeteci, polis ve adliye uzmanı, Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü başta olmak üzere, 2011 ve 2017 TGC Başarı ödülü, Avrupa Birliği Araştırmacı Gazetecilik Ödülü, iki kez Çağdaş Gazeteciler Derneği haber ödülü, yedi kez Barış Selçuk Gazetecilik Ödülü ile birlikte çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları tarafından ödüle layık görülmüştür, ‘Olay-Polis-Adliye- Gerilim Üçgeninde Kurt Gazeteci’ isimli kitabın yazarıdır

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Calendar

Nisan 2024
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930