Bir canavar var. En başından beri tüm kültürlerde, hatta dilden bile önce bizimleydi. Çok işe yarar bir canavar bu. Hemen hemen her şeyi yapıştırabilirsiniz ona. Aşk, seks, güç, din, siyaset, ekonomi, üretim, ticaret, moda, eğitim, doktrinasyon… ne isterseniz, neye ihtiyacınız varsa. Bu canavar hepsine hizmet edebilir. Ama bir yandan da gizli bir ajandası vardır. Herkes kendi içinde, çok derinlerde bunu bilir. Canavar burada, biliyoruz, onu seviyoruz, derin bir amacı olduğunu hissediyoruz. Ama kimse bütün hikâyeyi bilmiyor.
Bu canavarın bir ismi var. “Zaman” değil, zamanın çocuğu “müzik”.
İlginçtir; insanlık tarihine bu kadar derinden kazınmış olmasına, dünya çapında gündem oluşturma ve ekonomik gücüne rağmen müzik yine de fazla ciddiye alınmayan bir sosyal konudur. Bunun sebebi müziğin uyum sağlama, değişim, yeniden yaratma ve çok daha önemlisi “ikna etme” konularında neredeyse kontrol edilemez becerisi olabilir. O kadar kaygan, o kadar soyuttur ki elle tutmak neredeyse mümkün değildir. O kadar derindir ki kaybolmamak, konuya birazcık hâkim olabilmek için kapsamlı bir teoriye veya bir inanç sistemine ihtiyacınız olur.
Eğlence sektörünü, şiiri, şarkı sözlerini, kültürel kodları analiz edip bir fikir sahibi olmak nispeten kolaydır. Hatta parayı takip edip belli sonuçlara varmak çok daha kolaydır. Fakat bunların hiçbiri bize bütün resmi göstermez. Aynen “zaman” gibi… Zamanın varlığına dair ortak bir kabulümüz vardır. Onu kullanırız, ölçeriz, onunla yaşarız. Ama aslında hiç kimse nedenini, nasılını bilmez. Elbette çeşitli teoriler vardır bununla ilgili. İstediğimizi seçip inanmakta özgürüz. Ancak yine de hiçbirimiz emin değiliz.
Bu canavarla zamanımızı paylaşmayı çok seviyoruz. Peki… Batı egemenliği sonrası yeni dünyada yeni müzik nasıl olacak? Bu canavar, Batı merkezli müzik ve kayıt endüstrisi tarafından yönlendirilmeye devam mı edecek?
Sanırım burada kilit kavram “kayıt”. İkinci Endüstri Devrimi’nin telekomünikasyon alanındaki başarılarının bir ürünü. Kökü 1800’lerin sonunda Avrupa’da ve asıl zirve başarısı ise ABD’de. Kayıt teknolojisi 20. yüzyılın müzik kültürüne olağanüstü bir etkide bulundu. 21. yüzyıla geldiğimizde ise dijital devrimle beraber büyük bir değişim başladı. Bazıları gururla buna “disruption” (yıkım) diyorlar.
Elbette ki bütün hikâyelerin iki yüzü vardır. 60’lardan itibaren Batı müzik ve kayıt endüstrisi “başarı” ve “şöhret” tanımı yapma konusunda çok önemli güçlerden biri haline geldi. Bu tanım, özellikle de kültürel dokrinasyon konusunda önemli bir ihraç ürünü oldu. Neredeyse bütün dünya bu fikri satın aldı. Bugünlerdeyse işte bu müzik endüstrisi köklü bir değişimin arifesinde. Yani hem bizzat “müzik” hem de ticari araçları, kitle manipülasyonu için kullanılan şemalar, şöhret kavramının kodları, para ve vaaz ettiği tüm ahlaki fikirler köklü bir değişime uğramak üzere. Bu, Batı müzik kültürü için kötü haber olabilir.
Ama diğer taraftan, müzik canavarı çok büyüktür. Kayıt teknolojisinden de, Batı merkezli yaklaşımlar ve uygulamalardan da büyüktür. Bu değişim dünyanın diğer müzikal ortamları için kendi nefeslerini alabilmek konusunda işe yarayabilir. Kim bilir, belki de bu, Batı merkezli “şöhret” tanımından kurtulmak için iyi bir fırsat olabilir. Müzik uyum sağlama, değişme, yeniden yaratma ve ikna etme gücüne sahiptir. Gizli doğasını hala bilmediğimiz bir canavardır o.
Eğer endüstrinin tuzaklarından kurtulmayı başarırsa bu, Batı müziği için de iyi haber demektir. Sanırım hemen herkes Batı müzik endüstrinin kendi kuyruğunu yiyen bir yılana dönüşmeye başladığını fark ediyordur. Her geçen gün daha az etkileyici müzik üretiliyor. Daha fazla insan eski yapımlara yöneliyor, eski eserleri dinliyor. Sözüm ona “Dünya Müziği” adı altında adeta bir lütuf gibi oluşturulmuş sektör ise hiçbir zaman gerçek dünyayı yansıtamadı, çoğunlukla politik amaçlarla kişiler, eserler seçildi, kullanıldı. Tüm bunlar bir dönemin sonuna geldiğimize ve bu değişimden “gerçek” Batı müzik dünyasının da faydalanacağına işaret ediyor olabilir.
Bütün müzisyenler bilir ki; konu iyi müziğe geldiğinde duygular, bilgiden daha önemlidir. Ve duygular hala tam olarak bilinmeyen bir bölge. Müzik dünyasının daha çok şeyler vaat ettiği rahatlıkla söylenebilir. Konuyu kapatırken Frank Zappa’dan bir alıntı yapmak isterim;
“Enformasyon bilgi değildir.
Bilgi bilgelik değildir.
Bilgelik gerçek değildir.
Gerçek güzellik değildir.
Güzellik aşk değildir.
Aşk müzik değildir.
En iyisi müziktir.”
Frank Zappa’nın 1979 “Packard Goose” şarkısından.
Leave a Reply