Aylardır, ABD ile Türkiye arasında devam eden bir S-400 tartışmasıdır gidiyor. ABD her fırsatta Türkiye’nin Rusya’dan alacağı S-400 füze sistemlerinin alımını derhal durdurmasını, aksi halde yaptırımlar uygulayacağını tekrarlayıp durarak kibarca Türkiye’yi tehdit etmeye devam ediyor.
S-400 ayrıntılara girmeyeceğim. Zaten her gün o kadar çok yazılıp çiziliyor ki, her birimiz neredeyse birer S-400 uzmanı olduk.
Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum.
Türkiye ABD’ye “Peki tamam S-400 alımından vazgeçtim.” derse, ABD ile kardeş ülke veya kanka olabilecek miyiz? Kısaca ilişkilerimiz “şıp” diye düzelecek mi? ABD’ye sırtımızı güvenerek dönebilecek miyiz? Neredeyse yarım asırdır müttefikimiz olan ABD ile tüm sorunlarımız bitecek mi?
Tabi ki hayır.
Wikimedia commons
ABD istiyor ki, dünyanın lideri ben olayım, her şey benden sorulsun, ben istemeden diğer ülkeler petrol, maden, doğalgaz, altın vesaire sahibi olmasın. Ben istemeden o ülke özgür olmasın, gelişmesin, ben istemeden “nefes” bile almasın istiyor.
Hadi S-400’den vazgeçtik diyelim. PKK/PYD meselesi ne olacak? Suriye, Kuzey Irak, İsrail, Kıbrıs, başlıkları say say bitmiyor.
Bunu ben söylemiyorum, tarih söylüyor.
Türkiye ile ABD’nin geçmişe dönük ilişkilerini incelediğimizde, 1960’lı yıllardan itibaren bu güne kadar, sık sık kriz tartışmasının yaşandığını görüyoruz.
Türkiye’nin eski Washington Büyükelçisi ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Faruk Loğoğlu, geçtiğimiz aylarda BBC Türkçe servisine verdiği bir mülakat da en çok konuşulan ABD-Türkiye ilişkilerini değerlendirmişti.
İşte, ABD ile Türkiye arasında yaşanan kriz tartışmalarından bazıları şöyle:
1962 KÜBA FÜZE KRİZİ: Ekim 1962’de patlayan “Küba Füze Krizi”, Soğuk Savaş’ın iki süper gücünü, ABD ve Sovyetler Birliği’ni, nükleer savaşın eşiğine getirdi. Küba üzerinde uçan U2 uçaklarının burada nükleer başlıklı füzeleri keşfetmesiyle, eski ABD Başkanı John F. Kennedy Sovyetlere Küba’ya nükleer silah sağlamaları durumunda, büyük bir krizin patlak vereceği uyarısında bulundu.
Taraflar bir süre karşılıklı restleşmeyi sürdürdü ancak ABD ve Sovyetler Birliği’nin karşılıklı pazarlıkları sonucunda gelinen nokta Türkiye’yi de krizin bir parçası yaptı.
Sovyetler, Küba’dan nükleer silahlarını çekeceğini ancak önce ABD’nin Türkiye ve İtalya’daki nükleer başlıklarını geri çekmesi gerektiğinde ısrar etti.
ABD ve Sovyetler Birliği arasında Türkiye’den silahların kaldırılması yönünde verilen kararın “Ankara’ya danışılmadan alınması”, krizin dokusunu oluşturdu.
HAŞHAŞ EKİM KRİZİ:
1974’te dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in haşhaş ekimini yeniden başlatmasıyla patlak verdi.
Amerika’da yükselen uyuşturucu tüketimi artarken, Türkiye’de uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlanan bazı ülkeler arasındaydı.
1971’de haşhaş ekimini tamamen yasaklayan Türkiye’nin 3 yıl sonra aksi bir karar alması Washington’la ilişkilerde gerginlik yarattı.
İNCİRLİK KRİZİ:
Adana’da bulunan İncirlik Üssü, Soğuk Savaş döneminde ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı kilit operasyon merkezlerinden biri. ABD ile Türkiye’nin müttefiklik ilişkilerinde ise, önemli bir pazarlık aracıydı.
ABD, 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sonrası Türkiye’ye silah ambargosu uygulamaya karar verdi.
Türkiye, ülke sınırları içinde ABD’nin kullanımındaki İncirlik Üssü ve diğer üslerin kullanımını askıya alarak, buraların kontrolünü Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) devretti.
Bülent Ecevit ise 2002 yılında Hürriyet gazetesinden Sedat Ergin’e yaptığı açıklamada, ”Yasaklayıcı tutumlarına karşın haşhaş üretimini belli kurallar içinde serbest bırakışımız ABD’de çok tepki uyandırmıştı. Kongre’nin ambargosu aslında Kıbrıs değil, haşhaşla ilgiliydi. Sonra Kıbrıs’a yamandı” dedi.
ABD Kongresi’nin Eylül 1978’te ambargoyu kaldırması sonrası, İncirlik Üssü eskisi gibi faaliyet göstermeyi sürdürdü.
Üs, Orta Doğu’da Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütüne karşı mücadele eden ABD liderliğindeki koalisyon güçleri için kilit önemde olarak görülüyor.
“İncirlik Üssü kapatılsın” çağrıları sık sık diplomatik gerilimlere eşlik ediyor. Son olarak ABD Kongresi’nin Türkiye’ye F-35 satışının geçici durdurulmasını da içeren yasa tasarısını geçirmesi sonrası, Başkan Trump’ın onayı halinde, uçaklarının teslimatı dondurulacak.
2003 1 MART TEZKERE KRİZİ:
O dönem Türk askerlerin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına ilişkin tezkere, gönderildiği TBMM’den geçmedi.
ABD bu dönemde çok istediği tezkerenin TBMM’den geçeceği beklentisindeydi. Tezkere kapsamında İskenderun’a konuşlandırılacak askerler, araçlar ve gemilerin ıslah çalışmaları için o dönem yaklaşık 200 milyon dolar ayrılmıştı.
Ben Büyükelçiydim. ‘Başka bir karar da çıkabilir’ diyerek onları uyardığımı hatırlıyorum. ‘Türkiye bir parlamento devletidir ve bu irade karşısında beklemek lazımdır’ demiştim. ABD yine de Doğu Akdeniz’i Amerikan gemileriyle doldurdu. Ama beklenen olmadı.
ABD, tezkere kararı sonrası çaresiz olmadığını Irak’a güneyden girerek gösterdi. Ancak tezkerenin TBMM’den geçmemesi, hem ABD ordusunda hem de ABD Kongresi’nde olumsuz izler bıraktı.
2003 ÇUVAL OLAYI:
4 Temmuz 2003’te Irak’ın Süleymaniye kentinde Amerikan askerleri, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı subayların bulunduğu karargâha baskın düzenledi, buradaki Türk askerleri ise başlarına çuval geçirilmesi sonrası gözaltına alınarak sorgulanmak üzere Bağdat’a götürüldü.
Bu konunun araştırılması için bir komisyon kurulmasını önerdim. Ancak biz Washington olarak devreden çıkarıldık ve yaşananlar, Türk Dışişleri Bakanlığı ve Ankara Büyükelçiliği tarafından ele alındı. Türkiye de ısrarlı davranmadı.
VİZE KRIZİ:
8 Ekim 2017’de ABD, Türkiye’deki konsolosluk çalışanı Metin Topuz’un tutuklanması sonrası, Türkiye’den yapılan vize başvurularını süresiz olarak askıya aldı. . Türkiye de yine vize başvurularını askıya alarak bu karara misilleme yaptı.
28 Aralık 2017’de ABD ve Türkiye karşılıklı tüm vize kısıtlamalarını kaldırdı. ABD Türk hükümetinin “üst düzeyde sağladığı güvenceye bağlı kaldığını” belirtti.
PASTÖR BRUNSON GERİLİMİ:
Washington son olarak Türkiye’de ev hapsinde bulunan ABD vatandaşı Pastör Andrew Brunson’ın serbest bırakılmaması gerekçesiyle, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e yaptırım uygulama kararı aldı.
Brunson olayı mevcut gerginliklere yenisini ekledi. İki bakanı kapsayan yaptırımlar, Washington ve Ankara’dan gelen karşılıklı sert tepki ve kınamalar. Türkiye bir noktada yapması gerekeni de yapıyor.
Leave a Reply