Türkiye’deki seçimlerin dış dünya da etkisi nasıl olur?

Uzmanlar uwidata.com için değerlendirdi.

31 Mart 2019 tarihinde yapılacak olan yerel seçimler, siyasi aktörler tarafından öyle bir atmosfere sokuldu ki, adeta genel seçim havası yaratıldı. Durum böyle olunca da, Türkiye’de yapılacak olan seçimleri ABD,  Avrupa başta olmak üzere dünya ülkeleri yakından takip ediyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu seçimlerde alacağı sonuç, Türkiye’de olduğu kadar dünya ülkeleri içinde önem taşıyor. Erdoğan 1 Nisan’da çok daha güçlü mü çıkacak? Yoksa güç mü kaybedecek? Durum böyle olunca da, dünya ülkelerinin, seçimden çıkacak sonuçlara göre politikalarına yön verecekleri gayet açık. Zira son yıllarda siyaset tamamen Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında şekilleniyor. Siyaset biliminde uzman yazarlar konuyu Uwidata.comiçin, değerlendirdi.

Gazeteci- Yazar İsmet Özçelik:

TÜRKİYE BÖLGENİN EN ÖNEMLİ ÜLKESİ

Türkiye’de 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler tüm dünyada yakından izleniyor. Türkiye bölgenin en önemli ülkesi. Bu nedenle bölgede planları olan herkesin dikkatle takip ettiği bir ülke. Özellikle Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek isteyen ABD’nin merceği altında.  ABD 2014’ten itibaren “Türkiye’nin kontrolden çıktığını” düşünüyor. “Türkiye’nin yeniden hizaya sokulması” için çalışıyor.

AKP’nin durumunu koruması veya zayıflaması çeşitli ülkelerin Türkiye’ye ilişkin politikalarını da etkileyecek. Bu nedenle 31 Mart seçimleri yakından takip ediliyor. Hatta bazı ülkeler ve uluslararası finans kuruluşları tavır belirlemek için sık sık kamuoyu araştırmaları da yaptırıyorlar.

31 Mart seçimlerine yabancıları ilgisinin birkaç nedeni var. En önemlisi siyasi ve ekonomik nedenler.

SİYASİ NEDENLER

ABD Astana sürecinden, Türkiye’nin Rusya ve İran’la ilişkilerinden endişeli. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarının devamını istemiyor.  Doğu Akdeniz’de İsrail ve Kıbrıs Rum kesiminin önüne engel çıkarmasını önlemeye çalışıyor. Türk askerinin PKK ve PYD’ye karşı tavrından da endişeli. Erdoğan’ın Venezuela devlet Başkanı Maduro’ya  desteğinden ve İran’a yönelik ambargoya uymayacağını açıklamasından rahatsız. Bu nedenle AKP ve Erdoğan’ın seçimlerde bir yenilgi almasından yana.  Erdoğan ve partisinin zayıflaması halinde istedikleri gibi kontrol edebileceklerini düşünüyorlar.

Rusya, İran, Çin, … gibi ülkeler ise Erdoğan’ın konumunu korumasından yana görünüyor. Muhalefet partilerinin ABD ile ilişkilerinden kaygılı. Bu ülkelerin bir başka kaygısı da 1 Nisan ve sonrası. ABD’nin Türkiye’de iç kargaşa yaratma planları olduğunu düşünüyorlar. İran ve Venezuela modeliyle ekonomik kriz ve arkasından iç kargaşa yaratma taktiğinden endişeliler.

AB ise ikili bir tutum içinde. Daha önce Erdoğan’a açık tavır alan başta Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri, ABD Başkanı Trump’un Avrupa’ya ticaret savaşı başlatmasından sonra Türkiye’ye daha hoşgörülü davranmaya başladılar.

31 Mart seçimlerinde alınacak sonuç bu çerçevede değerlendiriliyor.

EKONOMİK AÇIDAN

Bir başka konu da ekonomi. Türk ekonomisinde yaşanan kriz, Türkiye’ye ve Türk firmalarına borç veren finans kuruluşlarını tedirgin ediyor. ABD’nin denetimindeki finans kuruluşları Erdoğan yönetimine karşı bazı operasyonlar gerçekleştirse ve döviz kurlarını tetiklese de Türk ekonomisinin iyice çökmesini kendileri açısından karlı görmüyorlar. Daha çok faiz artırımı taleplerini öne çıkararak Türkiye’ye tefeci faizi  ile borçlandırıyorlar. Daha önce ortalama yüzde 4-5 faizle verdikleri borçları şimdi yaklaşık iki katı faizle 7-8’le yeniliyorlar.

Uluslararası finans kuruluşları 31 Mart seçim sonuçlarını müşterilerinin karları ve alacaklarını garanti altına alma anlayışıyla takip ediyorlar. Türkiye’nin ciddi kaynağa ihtiyacı var. Bunun için uluslararası finans kuruluşlarının kapısını çalacak. Onlar da şimdiden taleplerini hazırlamaya başladılar. Krizin faturasını halka çıkaracak bir plan üzerinde çalışıyorlar. Bunun için de zayıflamış bir iktidarın kendileri için daha uygun olacağını düşünüyorlar.

Gazeteci-Yazar Faruk Bildirici

BU SEÇİM SONUÇLARI TAM BİR MUAMMA:

Bu seçim sonuçları tam bir muamma. Kesin olan, bu seçim atmosferinin daha öncekilere benzememesi. Hem iktidar partisi ve onun lideri Erdoğan’ın suçlayıcı, tehdit edici üslubu ve ilk kez seçim anketlerine güvenmediğini ilan etmesi. Hem de ilk kez ekonomik kriz koşullarında seçime gidilmesi…

Partiler ve seçmenler biliyor ki, bu seçimler iktidarı ya da cumhurbaşkanını değiştirecek bir genel seçim değil, yerel seçim. Ama elbette bu seçimlerin sonuçları iktidarı etkileyebilir, sarsabilir ya da güç tazeleyip yoluna aynen (ya da daha hırçın) devam etmesini sağlayabilir. Kaldı ki, Türkiye uzun süren iktidarların önce yerel seçimlerde sarsılması örneklerini çok gördü.  Zira iktidar partisinin seçmeni bile kendi partisini uyarma gereği duyabiliyor, iktidarın değişmeyeceğine güvenerek.

METAL YORGUNLUĞU VAR

Bu seçim sonuçlarını belirleyecek etkenlerden biri AKP’nin 17 yıldır süren iktidarının yarattığı metal yorgunluğu ve ekonomik kriz, diğeri de muhalefetin seçmenini sandığa götürüp götürememesi. Çünkü muhalefet, özellikle de CHP son genel seçimlerde sandık sonuçlarından memnun olmayan seçmenine sahip çıkamadı, güven veremedi. Bir kırgınlık doğdu. Nitekim CHP seçmeninde geçen seçimdeki heyecan ve umudun olmadığı görülüyor.

İSTANBUL ÖNEMLİ

Son günlerde siyasi çevrelerde doğan havaya bakılırsa iktidar partisi bu seçimi kaybedecek. Ama AKP, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimi kaybederse kuşkusuz iktidarını devam ettirecek.  Mümkün olduğu kadar kaybını kapatmaya çalışacak.

Burada önemli olan Erdoğan’ın nasıl kaybedeceği.  İki üç puanlık bir farkla, sadece Ankara ve bazı büyükşehirleri kaybedip İstanbul’u kaybetmemesi halinde çok da etkilenmez.  Böyle bir kaybı görmezden gelebilir.  Zaten böyle bir durumda muhalefet partileri kendi içlerine dönerler hızla.

 Ama İstanbul başta olmak üzere Ankara ve birçok büyük kenti kaybeder, arada büyük puan farkı olursa o zaman her şey değişir. Erdoğan iktidara tutunmaya devam etse de işi epeyce zorlaşır, iktidarı sarsılır. Unutulmaması gereken,  AK Parti’nin bir partiden çok Erdoğan ve ekibi görünümünde olması. Bütün başarıların hep Erdoğan’dan geldiğine inanılması ve gösterilmesi.

AB İLE İLİŞKİLER KONUSUNDA DEĞİŞİM İHTİMALİ OLMAZ

Kuşkusuz mağlubiyet durumunda Erdoğan sorumlu olacaktır partililerin gözünde. O zaman konuşmaya başlayanlar. Huzursuzluklarını dışa vuranlar olabilir. Bugüne değin partiyi otoritesi ve yarattığı çıkar ağı ile bir arada tutan Erdoğan, iktidarı sarsılınca insanları zapt edemeyebilir.

İşte ancak bu durumda dış politikada değişiklikler olabilir. Aksi halde Erdoğan’ın günü birlik kararlarla yönettiği, sürekli düşman üreten dış politikası aynen devam eder. Erdoğan iktidarının sarsılması durumunda bile üç beş ayda iktidarının yıkılmasını, dış politikayı kökten değiştirmesini beklememek gerek. Hele Avrupa Birliği ile ilişkiler konusunda hiçbir değişim ihtimali olmaz.

Sadece ve sadece Erdoğan iktidarının yıkılması halinde Türkiye, Atatürk döneminden beri izlenen “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikasına geri dönebilir. Tabii bu şimdilik uzak ihtimal… Neo-Osmanlı kafa, siyasal İslamcı gözlük ve kavgacı, sürekli düşman üreten dış politika şimdilik ülkenin üzerine bir karabasan gibi devam edecek.