Uzman Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Özmen: “Emperyalizm, kan ve kaostan beslenir”

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli kademelerinde, yurtiçi, yurtdışı ve Orta Doğu görevlerinde bulunan Dr. Öğretim Üyesi Süleyman Özmen uwidata.com için özel değerlendirmelerde bulundu.

“Soğuk savaş sonrası dünya üzerinde bozulan güç dengesi ABD’nin lehine olacak şekilde değişti. ABD ve Batı yönetimleri Doğu’ya doğru hareket etmeye başladı. Bu hareket, küresel teröre karşı mücadele, demokratikleştirme, insan hakları ihlallerinin önlenmesi gibi sebepler öne sürülerek meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.” Yorumunda bulunan Dr. Özmen, “ABD, kan ve kaostan beslenir” dedi.

İstanbul Rumeli Üniversitesi Küresel Politikalar Araştırma Merkezi (RUPAM) Müdürü olan Dr. Özmen, TSK’nın çeşitli birimlerinde ve Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Stratejik Araştırmalar ve Etüt Merkezi (SAREM)’nde Orta Doğu ve Milli Güvenlik Konuları Uzmanı, SAK Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim Doktrin ve Okullar Komutanlığı (EDOK)’nda Liderlik ve Kişisel Gelişim konularında eğitmenlik de yaptı.

Dr. Öğretim Üyesi Süleyman Özmen’in değerlendirmeleri şöyle:

YENİ DÜNYA DÜZENİ:

SSCB’nin dağılmasıyla; iki kutuplu yapıdan çok kutuplu yapıya geçilmiş. Soğuk Savaşın statik yapısı sona ermiş. Uluslararası sistem ve alt-sistemler dinamik bir yapı kazanmaya başlamıştır. Yeni fırsatların yanı sıra yeni riskler, tehlikeler ve tehditler de bu süreçte yeniden şekillenmiştir. Bu yeni süreçte simetrik tehdit algılamalarından asimetrik tehdit algılamalarına geçiş olmuştur.

https://twitter.com/diler_demet/status/1197502303684767745

Küreselleşme sendromu, ulus devletlerinin zayıflatılması, sınırların ortadan kalkacağı ve evrenselleşmenin esas olacağı hususlarının kamuoyunda işlenmesi, buna bağlı olarak BOP ve AB (Avrupa Birliği) müzakerelerinin Türk ulusu üzerinde yaptığı psikolojik ve sosyolojik etki tamamen Türk milletinin kobay olarak kullanıldığı uygun bir ortamı oluşturmaktadır.

BATILI ORYANTALİST STRATEJİSTLER:

Paul Wolfowitz, Francis Fukuyama, Samuel P. Huntington, Richard Perle, Graham Fuller, Marc Grosman, Paul Henze ve diğer Batılı stratejistler tarafından ana hatları çizilen BOP ile bu projenin temel desteğini teşkil eden Iımlı İslam Modelinde Türkiye’nin Orta Asya ve Orta Doğu’nun yeniden yapılandırılmasında anahtar rol üstleneceği öngörülmekteydi. Tüm bu stratejistlerin tezlerine göre laik yapıda bir İslam ülkesinin olması mümkün değildir ve bu yüzden özellikle Türkiye’nin yeniden yapılandırılması gerekmekteydi.

 

Soğuk savaş sonrası dünya üzerinde bozulan güç dengesi ABD’nin lehine olacak şekilde değişmiştir. Bu gelişen durumdan istifade eden ABD ve Batı yönetimleri Doğu’ya doğru hareket etmeye başlamıştır. Bu hareket, küresel teröre karşı mücadele, demokratikleştirme, insan hakları ihlallerinin önlenmesi gibi sebepler öne sürülerek meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

ILIMLI İSLAM OYUNU:

Tarihe milât olarak geçen 11 Eylül 1999 sonrası şekillenen “Yeni Dünya Düzeni” içerisinde stratejik menfaatlerin odaklandığı Ortadoğu istikrarsızlık merkezi addedilerek burada ABD menfaatlerine karşı tehdit olarak algılanan iki güç kaynağı, “Radikal İslam” ve “milliyetçilik” akımları ABD hedefleri doğrultusunda yeniden şekillendirilmesi hedeflenmekteydi.

Ancak Neocon (Yeni muhafazakâr) Amerikan yöneticilerin küresel hedefleri, ABD’ye zarar veren risk unsurlarının tamamen yok edilmesiyle sınırlı değildir. Görüldüğü üzere, İpek Yolu Strateji belgesi esas olarak ABD’nin ve Amerikalı girişimcilerin bölgedeki ekonomik ve ticari çıkarlarının sağlanmasını kolaylaştıracak bir eksen üzerine oturtulmuş, bu ana hat çevresinde ise, ABD’nin küreselleşme tanımına uyan diğer unsurlar serpiştirilmiştir.

 

Burada esas, ABD’nin sağlıklı bir ekonomik yapıya sahip olması, kıt kaynaklara sahip ülkeleri ekonomik kaynaklarıyla birlikte kontrol altında bulundurması ve sürekli kârlı bir dış pazarı elinde tutma maksadıdır.

ABD’nin bu hedefe kolaylıkla ulaşmasının önündeki engel, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetinin mevcut haliyle ayakta kalmasıydı.

Tüm bu bahse konu olan bilgilendirmeler ışığında 1700’lerde dünya hâkimiyetini ele geçirmiş olan Batılı emperyalist güçlerin bu gücü kaybetmemek için uygulamış oldukları stratejik planlamalar günümüzde Orta Doğu ülkelerinin yüzleşmek zorunda kaldığı günümüz şartlarını meydana çıkardığı görülmektedir.

ARAP BAHARI

Sözde Arap Baharı olması gerekirken sistematik olarak gerçekleştirilen kötü niyetli Batı politikalarının etkisiyle negatif yönde ivme kazanmış Orta Doğu politikaları, her geçen gün deprem fay hattı gibi sıkışmaya devam etmekte ve çok şiddetli bir depreme doğru evrilmektedir.

İslam dünyasının birbiriyle mezhep çatışmasına sokulması projelerinin yanında Huntington’un en büyük endişelerinden birisi olan Konfüçyüs ve Budizm benzeri gibi dinlerin İslamla bir araya gelmesini engellemek maksadıyla; Myanmar örneğinde olduğu gibi Sarı Irkın Müslüman milletlerle çatıştırılması projeleri de yer almaktadır.

 

Tebliğci dinlerin geleceğinin ne olacağının tartışıldığı günümüzde; Batı dünyasının Doğu dünyasını bölmek ve kendi içinde çatıştırmak üzerine yapmış olduğu projeler karşısında Hristiyan mezheplerinin birbirleriyle işbirliği yapma çabaları kendi içinde ayrı bir paradoks yaratmaktadır. Batı Doğunun laik, modern, demokratik, güçlü ve birbiriyle işbirliği içerisinde olmasına hiçbir zaman fırsat vermemeye çalışacaktır.

Laik, modern ve demokratik bir Doğu modeli, Batı’nın zihninde ciddi bir tehdit olgusu yaratmaktadır.

Son zamanlarda Irak’ta laiklik için düzenlenmiş olan gösteriler oldukça anlamlı fakat bir o kadar da nafiledir.

Bu yüzden Atatürk; aklın, bilimin ve fennin öncülüğünde yüksek ideallerle insanlarımızı aydınlık bir geleceğe taşıyan ve muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma yolunda kararlı adımlarla ilerlememizi istemiştir. Bu yüzden Cumhuriyetin, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillere ihtiyaç duyduğunu her fırsatta dile getirmiştir. İşte tam da bu yüzden Batının tamamen zihinlerden tasfiye etmek ve anılarını ortadan kaldırmak istediği bir liderdir.

ORANTISIZ TAHTEREVALLİ KURAMI:

Son zamanlarda Ecdat Fenomenindeki artış, İslam dini ve mezhepleri üzerindeki manipülasyonların yoğunlaşması ve hatta bir kısım insanımızın dünyanın düz olduğuna bile inandırılabilmesi özellikle Türk milleti üzerinde tecrübesi denenen toplu illüzyonların, sistematik algı operasyonlarının bir neticesidir. Bir taraf geriler bir taraf yükselir ben buna “Orantısız tahterevalli kuramı- Medeniyet Merkezinde Kayma Oyunu” adını verdim. Yükselen taraf alçalan tarafın yeniden yükselmemesi için tüm imkânlarını kullanır.

Oysa evrensel ve etik değerlerle bezenmiş tüm insanlığın barış içinde geleceğine ve refahına odaklanmış samimi bir işbirliği ne güzel olurdu.

Kapitalizm birinci küresel krizini 1873-1896’da yaşamıştır. İkinci kriz ise 1929-1934 arasındaydı. Her ikisinin ardından birer dünya savaşı çıktı ve milyonlarca insan hayatını kaybetti. 2008’den beri kapitalizm üçüncü büyük küresel krizini yaşamaktadır. Amerika’da kendi içerisinde bu krize bağlı ciddi ekonomik sıkıntılar yaşıyor. Bunu aşmasının tek yolu, Orta Doğu’da müzmin kaos ortamının devamıyla sağlayabileceği ranttır. ABD, kan ve kaosdan beslenir.

COĞRAFYA KADERDİR:

Büyük düşünür İbn Haldun “Coğrafya kaderdir” demişti.

Bizim kaderimiz de bu coğrafyada yaşıyor olmaktır. Anadolu coğrafyasında yaşayan kavimlerin zayıf olma, öngörüsüz olma hata yapma lüksü yoktur. Zira Türkiye Cumhuriyeti, kapitalizmin zulmüne ve aldatmacalarına maruz kalan tüm mazlum milletlerin son kalesidir.