logo

02/10/2019

Küresel Minotauros Güney Amerika’da yine sahnede…

Küresel Minotauros Güney Amerika’da yine sahnede…

Evet, eğer antik Yunan efsanelerine aşina değilseniz hepinizin nedir bu küresel Minotauros diye söylendiğini tahmin edebiliyorum. 2. Dünya Harbi’nin hemen devamında küresel düzeyde bir sistematiğe oturtulmuş çarka direnen uluslararası ortamdaki tüm aktörler Minotaurus’un hedefi konumunda. Mısır’da Mursi, Türkiye’de Erdoğan ve daha nicelerinden sonra şimdi de dünyada en çok petrol rezervine sahip ülke olan Venezuela Minotaurus’un iştahını kabartmış gözüküyor.

“Küresel Minotaurus” ifadesi ilk kez Yunanlı ekonomist ve siyasetçi Yanis Varufakis tarafından ortaya atılmış bir kavram. Mitolojideki Minotaurus’un özeti ise şöyle: “Dönemin en güçlü hükümdarı olan Girit Kralı Minos, Poseidon’dan güzel bir boğa dilemiş ve onu tanrısına adayacağına dair de söz vermiş. Poseidon, boğayı bahşetmesinin ardından Kral Minos’dan sözünü tutmasını istediğinde, Minos umarsız bir tavırla güzelliğine hayran kaldığı boğayı yanında tutmuş ve Tanrısına adamaktan imtina etmiş. Antik Yunan’ın efsane tanrıları da bunun üzerine ceza olarak Minos’un eşi Kraliçe Pasiphe’nin boğaya âşık olmasını sağlamışlar. Bu aşktan dünyaya gelen yarı boğa yarı insan olan Minotaurus, büyüyerek zapt edilmez hale gelince büyük bir yeraltı labirentine kapatılmış. Sadece insan eti ile beslenebilen Minotaurus’un beslenmesini her yıl yedi genç erkek ve yedi genç bakire kızı savaş tazminatı olarak Atina’dan göndermekle mükellef kılınan Atina kralı Aegeus üstlenmiş.”

Efsane, Girit Kralına haraç ödemeye mahkûm Atinalıları konu alsa da, son 70 yıldan bu yana devam edegelen küresel eşkıyalığın, hegemon gücün kurulu düzen marifeti ile nasıl doymak bilmez küresel Minotaurus gibi dünyayı sömürmeye çalıştığını, direnen mekanizmaları ve o mekanizmaların başındakilere karşı nasıl bir paylaşılmış delilik halkası oluşturduğunu ifade etmeye uygun bir anlatıdır.

Bir taraftan yeraltı kaynaklarını kendisi ile paylaşmak istemeyen İran’a karşı tek taraflı ambargo uygulayan, diğer taraftan Çin’den Avrupa’ya kadar ticaret savaşlarını başlatan, bu iştahı bitmek tükenmek bilmeyen küresel eşkıyalık düzeni, Venezüella yönetiminin ekonomi yönetimindeki beceriksizliği ile birleşince yine gerçek yüzünü tekrar ortaya çıkardı.

Siyasi ve ekonomik krizlerin girdabına girmiş olan Venezuela’da şu an iki meclis birbiri ile yıkıcı bir rekabetin içerisinde: Kurucu Meclis ve Ulusal Meclis. Bu ikili yapı hiç şüphe yok ki küresel düzenin eşkıyalığını yapmaya devam etmek isteyen yapıların iştahlarını son derece kabartıyor. Zira 15’in üzerinde ülke hali hazırda Ulusal Meclis’in lideri Juan Guaido’yu bugünden resmi Venezuela devlet Başkanı bile ilan etti. ABD, ayrıca Venezuela’da yaşananları görüşmek üzere BM Güvenlik Konseyi’ni acil olarak toplantıya çağırdı ve Venezuela’daki ABD büyükelçiliğinde çalışan ikinci derece personelin ülkeyi terk etmesi talimatını verdi.

Bu durum karşısında hem Çin’in, hem de Rusya’nın Venezuela’ya yönelik hamleleri Amerikan kıtasında kendisi dışında hiçbir gücü görmeme konusunda kararlı olan ABD’yi son derece rahatsız ediyor. Çin son 10 yıl içerisinde farklı formatlarda Venezuela’ya 70 milyar dolar gibi bir meblağı kredi olarak sundu. Bunun karşılığında Venezuela ile petrol merkezli anlaşmalar ve silah, araç, gereç ve ekipmanları üzerine de ticaret geliştiriyor.

ABD’yi en rahatsız eden husus ise Venezuela ile askeri üs kurma konusunda görüşmeler yürüten Rusya’nın hamlelerinden geldi. Ülkedeki CIA kontrolündeki ne kadar eski Venezuela ordusu askeri mevcut ise, ABD bu yapı üzerinden Madura’ya onlarca suikast tertip etti. Bölgede Ortadoğu’da Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkeleri ile olduğu gibi asimetrik bir ilişki talep eden ABD için Venezuela’daki bu ekonomik ve siyasi çalkantı son derece elverişli bir ortam hazırlıyor. Venezuela gerek kendisine yönelik uygulanan izolasyonist siyasetin ve ekonomik saldırıların bir sonucu, gerekse de devlet bürokrasisinin işlemez hale gelişi, rüşvet ve ekonomik gücün iktidara yakın bir zümrenin eline geçmesi gibi hususlardan dolayı bölünmüş bir ülke görüntüsü vermektedir. Kendisine yönelik kurulan tuzakları çözmenin hiç kuşkusuz bütün anahtarı yine Madura’nın uygulayacağı birleştirici siyaset ve etkin bir bürokratik mekanizmayı kurması ile mümkündür. Bunun için de kapsayıcı demokratik değerlerin önemini burada belirtmeye bile gerek yok, zira ABD eksenindeki eşkıyalık düzenine karşı direnç gösteren ülkelerde, kötü yönetim sorunlarının bir günah keçisi gibi karşı tarafa yüklenme konusu oldukça sık görülen hastalıklardandır.

Tüm bunlara rağmen başta ABD olmak üzere, sömürü düzeninin öncüllerinin sömürge valisi atar bir tarzda Venezuela muhalefetinin liderini yeni başkan olarak atadıklarını beyan eden açıklamaları asla kabul edilebilir konular değildir. Bu siyasetlerini diğer Latin Amerika ülkelerini de Venezuelayı kuşatacak şekilde tahkim etmeleri, Güney Amerika’da küresel sonuçları olabilecek bir istikrarsızlığın da fitilini ateşleyebileceği aşikardır. ABD’nin bugüne kadar darbeler ve işgaller yolu ile yönetimlerini tepelediği ülkelerde kronik hastalıkların kurumsallaştığı ve müdahale edilen durumun daha da kötü bir noktaya savrulduğu bilinen bir hakikattir ve onlarca araştırılmış örneği vardır.

Mısır’da Mursi yönetiminin ekonomik alanda başarılı olamadığı gerekçesi ile yine ABD destekli bir darbe ile iş başına geçen Sisi yönetimi, kendisine Körfez ülkelerinden sağlanan milyarlarca dolarlık desteğe rağmen Mısır ekonomisi ülkeye ait adaları dahil satmak durumunda kalmış, siyasi tutuklama ve işkencelerin vardığı boyut ise uluslararası örgütlerin raporlarına sığmamaktadır.

Ayrıca Fransız bankalarında yatan milyarlarca Euro’nun karşılığında, Libya lideri Kaddafi’yi Champs Elysees’de develeri ile teçhiz edilmiş çadırında ağırlamakta beis görmeyen, yine fakir Mısır halkının alın teri sonucu kazanılmış milyarlarca Euro ile Fransız silahları alan darbeci Sisi’yi altına kırmızı halılar sererek karşılayan Fransa’nın, Maduro’nun kaynaklarını paylaşmamasının bir sonucu olarak muhalefetteki kişiyi devlet başkanı ilan etmesi tipik bir Batı iki yüzlülüğüdür.

Türkiye örneğinden bakacak olursak, ABD eliyle yapılan askeri darbelerde ülkede demokrasi alanında bir gelişme sağlanmadığı gibi, ekonomik alanda da birçok sıkıntı daha da kurumsallaştı. Bu müdahalelere direnç gösterildiği ve askeri darbenin halk eliyle bastırıldığı Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra hükümet etmeye başlayan AK Partili yönetimler, ABD müdahalelerine gösterdikleri direnç sonucunda hem demokratik reform hamlelerini hayata sokabildiler, hem de ekonomik alanda kişi başına düşen milli gelirde üç kata yakın bir artış sağlayabildiler.

Önümüzdeki süreç bu doymak bilmez küresel Minotaurus’un yeni bir dünya kurulurken ellerindeki tüm kozları sahaya sürerek kaynaklarını bir yüzyıl daha sömürecekleri bir ortam yaratmak için gerekirse tüm dünyayı ateşe vermekten çekinmeyecekleri bir süreç olacaktır. Bu sebepten karşı cephede olanların tüm farklılıklarını kontrol ederek güç birliğine gitmek dışında seçenekleri bulunmamaktadır.

Yusuf Alabarda
А retired officer of the Turkish armed forces and NATO units, an expert in international security and national defense, as well as the author of numerous publications on private military firms (Turkey)   Uluslararası Savunma ve Güvenlik Uzmanı.TSK ve NATO’nun çeşitli birimlerinde Albay rütbesinde görev yapmış emekli asker, analist ve akademisyen.  Güvenlik stratejileri kapsamında Türkiye, Ortadoğu, Rusya, AB ve ABD ekseninde ulusal ve uluslarası medyada ( Al Jazeera, TRT World, TRT Haber, 24 TV) analist.  “Savunma Kaynaklarının Planlanması ve Yönetimi” konusunda ABD-California’da (NPS) yüksek lisans, “Türkiye’de savunma siyasetinin belirlenmesinde AK Parti Hükümetlerinin Rolü” konulu tezi ile doktora yapan Yusuf Alabarda, özel askeri firmalar, savunma sanayii, güvenlik bürokrasisinin reformu, askeri darbeler, savunma kaynaklarının yönetimi konulu pek çok makalenin yazarıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Calendar

Nisan 2024
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930