logo

02/10/2019

Kendilerine “hak”, başkalarına “müstahak”

Kendilerine “hak”, başkalarına “müstahak”

İran Press TV sunucusu Merziye Haşimi, ziyaret için gittiği ABD’ de FBI tarafından hiçbir açıklama yapılmadan 13 Ocak’ta gözaltına alındı. İran-ABD vatandaşı 59 yaşındaki Merziye Haşimi’nin gözaltı sürecinde yaşanan olaylar zinciri, “İnsan Hakları” konusunda ABD ve Avrupa ülkelerinin ikiyüzlülüğünü gözler önüne serdi.

Kendi vatandaşları başka bir ülkede gözaltına alındığında, anında o ülkeye insan hakları dersi vermeyi ihmal etmeyen, ABD ve Avrupa ülkelerinin bu olaya sessiz kalması tepkilere neden oldu.

Hasta ailesini ziyaret için gittiği,  ABD’de apar topar FBI tarafından gözaltına alınan Haşimi ile ilgili ABD makamları bırakın bir açıklama yapmayı, bu süreç zarfında ailesiyle dahi görüşmesine izin vermedi. Gazeteci Haşimi, 11 gün boyunca 3 kez mahkemeye çıkarıldı ve bilgi paylaşılmayan bir soruşturmayla ilgili ifade verdi.

Olayın ardından İran Dışişleri Bakanlığı, ABD’ye Haşimi’yi “derhal ve koşulsuz” serbest bırakma çağrısı yaptı. İran Yargı Erkine bağlı İnsan Hakları Yüksek Konseyi de kadın gazetecinin serbest bırakılması için uluslararası insan hakları kuruluşlarına harekete geçmeleri çağrısında bulundu.

ABD hukuk sisteminde herhangi bir adli sürecin sonucu için kritik bilgiye sahip olduğu varsayılan kişi “maddi tanık” olarak tanımlanıyor. Maddi tanıklar hakkında gözaltı kararı çıkarılabiliyor.

ABD’de yürütülen gizli bir federal soruşturma kapsamında ‘maddi tanık’ sıfatıyla gözaltına alındıktan 11 gün sonra serbest bırakılan Haşimi, yaptığı açıklamada, inanç sistemi ve kimliği sebebiyle gözaltına alındığını savundu.

Haşimi,  “Birini ortadan kaldırmanın onlar için ne kadar kolay olduğunu farkına vardım. Eğer oğlum orada olmasaydı, benim nerede ve nasıl olduğumdan kimsenin haberi olmayabilirdi. Bunun kaç kişinin başına daha geldiğini merak ediyorum” dedi.

​”Hiçbir suçlama yapılmadan gözaltına alınmanın ne kadar akıl almaz bir şey olabileceğini tecrübe ettim” diyen Haşimi, 10 günlük sorgulama sürecinde Washington’da bir cezaevinde tutuklu kaldığını, burada hapishane kıyafeti giymeye zorlandığını ve dini inançlarına aykırı olarak başörtüsünün zorla çıkarıldığını aktardı. Haşimi,  destekçilerine bu tür uygulamaların son bulması için harekete geçmeleri gerektiği mesajını verdi.

 

ÇİFTE STANDART UYGULAMSINA DEVAM

Müslüman gazetecinin 11 gün tutuklanması haberi, ne ABD medyasında, ne de  Avrupa medyasında fazla yer bulmadı. Haber bir kaç yerel gazete ve birkaç internet sitesinde göze batmayacak şekilde yer aldı. Hâlbuki Türkiye de yaşanan benzer olaylar karşısında, gerek ABD politikacıları ve medyası, gerekse Avrupa ülkeleri topyekûn ayağa kalkmıştı.

Örneğin, geçtiğimiz aylarda bir soruşturma kapsamında tutuklanan,  ABD vatandaşı Papaz Andrew Brunson için,  başta ABD Başkanı Trump, Türkiye tehdit ederek siyasi yaptırımlar uygulamış, bazı  Avrupa ülkeleri ise Türkiye’yi hedef tahtasına oturtmuştu. Bu aşamada uygulanan politik ve ekonomik baskıların etkilerini Türk halkı halen çekmektedir.

ABD Medyası ise kampanyalar düzenleyerek Türkiye’yi ‘İnsan Hakları İhlali” yapmakla suçlamış, Brunson’un serbest bırakılması için kampanyalar düzenlemişti.

AVRUPA MEDYASI KAMPANLAYAR DÜZENLEDİ

Aynı günlerde yine Türkiye de tutuklanan,  Alman vatandaşı Die Welt ‘in Türkiye Temsilcisi gazeteci Deniz Yücel olayını unutmayalım.

Yücel’in tutuklanmasıyla birlikte başta Almanya medyası olmak üzere birçok Avrupa ülkelerinde gazeteciler eylemler yaparak Türkiye’nin “İnsan Hakları İhlali” yaptığını Yücel’in bir an önce serbest bırakılması için kampanyalar düzenlemişti.  Yücel’in tutuklanmasını protesto etmek amacıyla 10 Alman şehrinin yanı sıra Avusturya ve İsviçre’de eylemler düzenlendi.

Ayrıca Almanya Başbakanı Angela Merkel, bizzat Yücel’in serbest bırakılması için devreye girdiğini ve siyasi baskı yaptığını da unutmayalım. Alman medyası, Yücel’in serbest bırakılması için imza kampanyaları düzenledi. Die Welt’in sahibi Alman medya devi Axel Springer de binasına devasa boyutta ‘Denize Özgürlük’ anlamına gelen ‘Free Deniz’ yazılı bir pankart astı.

Peki, ABD ve Avrupa kendi vatandaşlarının hakları için bu kadar titiz davranırken, başka ülke vatandaşları için neden aynı özeni göstermiyorlar?

Konu ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz Türkiye İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan,  ABD’nin yaptığı uygulamayı doğru bulmuyoruz.  Yanlış, bir uygulama.  Doğru uygulama,  şüpheli bir durum varsa, savcılığa davet edersiniz ifadesine alırsınız, serbest bırakırsınız” diyerek şu açıklamayı yaptı:

TABİ BUNLARIN SEBEPLERİ VAR:

Çifte standart gibi algılanmasının şöyle sebepleri var.

Birincisi batılı ülkeler kendi vatandaşı olan gazetecileri veya vatandaşlarının, hem kendi ülkelerinde hem de başka ülkelerde gözaltına alınıp tutuklanmasına karşı çıkıyor. Bu, batı demokrasinin bir özelliğidir. Dolaysıyla orada sahiplenme fazla olduğu için bir gazeteci veya vatandaşı gözaltına alındığında vatandaşına sahip çıkıyor. Ama kendi ülkesinde aynısını yapmıyor. Bir gazetecisini gözaltına alıp tutuklamıyor. Yani orada bir standartta kavuşmuş.

Bu kendi standartları ifade özgürlüğü bakımından önemli.  Bizim gibi ülkelere gelince batılı gazeteciler veya vatandaş gözaltına alınıp tutuklandığında, örneğin Deniz Yücel örneğini verelim. Alman vatandaşı  bir gazeteci yani sadece Alman Vatandaşı olması değil, diğer gazetecilerle ilgili de konularda aynı.  Bu konuda ki zorluk şu:  İran, Türkiye gibi, daha bunu çoğaltabiliriz yani bu ülkeler, kendi vatandaşı ve gazetecilerine sahip çıkmıyor.  Dolayısıyla bunlar, “bizim vatandaşımız, gazeteci batılı ülkelerin birinde gözaltına alındı, şöyle oldu, böyle oldu niye ses vermiyorsunuz” deyince bu samimi gelmiyor. Çünkü bu ülkeler kendi uygulamasını kendi gazetecilerine çok sık yaptıkları için kimse bu ülkelerin tepkisine inanmıyor. Mesela, ABD’nin yaptığı bu gazeteci ile ilgili gözaltına alıp sorgulanmasının ardından, 11 gün sonra serbest bırakması doğru değil. Bu insan bir gazeteci, bu muamelenin yapılmaması gerekirdi. Eğer bilgisine başvurulacak bir konu varsa soruşturma varsa, hani Türkiye de diyoruz ya, davet ederseniz,  yetkili savcılık sorması gereken soruları sorar. İfadesini alır, serbest bırakır.  Yani ABD’ninde böyle yapması gerekirdi.

ABD’nin bu uygulaması, İran Devletine olan ön yargının, yani gazetecide olsa, İran vatandaşlarına uygulanması biçiminde yorumlanabilir. Bu da yanlış. Bu uygulama doğru bir uygulama değil. Doğru uygulama nedir, şüpheli bir durum varsa savcılığa davet edersiniz ifadesine alırsınız, daha sonra serbest bırakırsınız. Yapılması gereken şey bu olmalıydı. Bu çifti standartlar meselesi konusunda batılı olmayan ülkelerin söyleyebilecek çok bir sözü yok onu belirteyim. Sadece bunu birbirlerine koz olarak kullanabilirler. Bu da doğru değil, neden derseniz, ifade özgürlüğüne sahip çıkacak ki söyleyecek sözü olsun. Ama bu  ülkeler ifade özgürlüğüne sahip çıkmadığı için bu konuda söyleyecek fazla bir sözleri yok. Ama bir bağımsız gazetecinin 11 gün bir batılı ülkede gözaltında tutulmasına şiddetle karşı çıkarız. Yanlış bir uygulamadır doğru bir uygulama değildir. Bir daha bu tip bir uygulamaların yapılmaması gerektiğini söyleriz.     

Nurettin Kurt
Journalist, specialist in criminology, recipient of the EU Prize for Journalism and Turkish Journalists' Association’s press freedom award , and the author of “Journalist-wolf in the stressful triangle - Incident-police proceedings-lawsuit”,  Sedat Simavi Journalism Award - 2007 (Turkey) 32 yıllık gazeteci, polis ve adliye uzmanı, Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü başta olmak üzere, 2011 ve 2017 TGC Başarı ödülü, Avrupa Birliği Araştırmacı Gazetecilik Ödülü, iki kez Çağdaş Gazeteciler Derneği haber ödülü, yedi kez Barış Selçuk Gazetecilik Ödülü ile birlikte çeşitli Sivil Toplum Kuruluşları tarafından ödüle layık görülmüştür, ‘Olay-Polis-Adliye- Gerilim Üçgeninde Kurt Gazeteci’ isimli kitabın yazarıdır

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Calendar

Mayıs 2024
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031