Güney Afrika’da PKK’yı Mandela ile aklamak

Türkiye’yi siyasi platformda zora sokmak, itibarını zedelemek için tıpkı Amerika’daki radikal Ermeniler gibi Güney Afrika’da da radikal bölücü gruplar, en az 30 yıldır Türk devleti aleyhine propaganda faaliyetleri yürütmektedir. Şüphesiz bu faaliyetlerin esas gayesi Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek ve sözde bir Kürt devleti kurmaktır. İsrail ve Amerika başta olmak üzere Türkiye’yi düşman gören bütün devletlerin bu tür menfi oluşumlara destek verdiği aşikardır. Fakat ABD güdümlü bu radikal Kürtçü güruhun Kürt milletinin sesi olması beklenemez. Kürt halkının büyük çoğunluğu PKK teröründen zarar görmüş olup, bu terör eylemlerine karşıdır. Kaldı ki nüfusun çoğunluğunu oluşturan vatanperver ve dini bütün Kürtler, PKK’nın meclisteki uzantısı sayılan HDP’ye oy vermezler. Öte yandan diğer partiler gibi iktidar partisi AKP’nin de bünyesinde birçok Kürt kökenli belediye başkanı ve vekiller vardır.

Fakat Güney Afrika medyasına yansıyan yönüyle sanki bütün Kürt halkı Türkiye’de terörist başı Öcalan’ın hapisten çıkması taraftarı gibi bir algı oluşturulmaktadır. PKK’nın meclisteki uzantısı olduklarını söylemekten çekinmeyen bu partinin Türk devleti aleyhine her türlü propagandadan çekinmedikleri ve hatta sözde Ermeni soykırımının da çığırtkanlığını yaptıkları aşikardır. Bu cepheden bakıldığında HDP’nin Kürt halkını temsil etmekten yoksun olduğu görülür. HDP’nin sadece sosyal medyada yaptığı paylaşımlarına bakıldığında dahi sanki Türkiye’den değil de Yunanistan’ın bir partisinin Türkiye aleyhine yazdığı kanısı oluşmaktadır. Yine her seferinde insanlıktan dem vurup Trabzon’da köyünde gezerken PKK tarafından katledilen masum bir çocuk hakkında üç maymunu oynaması bir partiden ziyade bir terör örgütünün “etik” anlayışını yansıtır. Dolayısıyla bu partinin istisnasız Türkiye ile muhalif olan her oluşuma destek vermesi, “etik” anlayışının bir tezahürü olarak dikkat çekmektedir.

Bunun sebebi mezkur parti mensuplarının sadece iktidar partisine değil, Türk halkının birlik ve bütünlüğüne ve Türk devletine olan düşmanca tutumlarıdır.

https://twitter.com/uwidata/status/1280472904497598464

Türkiye’de Kürtler

Kürtler, Osmanlı devletinde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde de o vatanın asli vatandaşlarıdır. Yine Osmanlı döneminde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti döneminde de büyük makamlara gelmiş Kürt kökenli devlet adamları ve alimler mevcuttur. Tıpkı Lazlar, Çerkezler ya da Türkler gibi Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti anayasasında aynı haklara sahip olduğunu söylemeye herhalde lüzum yoktur. Hal böyle iken Kürtleri bir azınlık statüsünde dünyaya lanse edip sanki Lazlar, Çerkezler veya Türkler sefa içinde yaşarken Kürtlerin cefa çektiği, hakları yendiği masalı, ulus devlet kurma yolundaki propagandalardan yalnızca birisidir. Son Osmanlı toplumu benzer teraneleri önce Yunanlılarda, Balkan halklarında ve son olarak Ermenilerde gördü. O sebeple aynı oyunun tekrar oynanması artık Türk halkının (Türkiye’yi kuran halk) itibar göstermeyeceği bir meseledir.

Afrika’da Türkiye Diplomasisinin Eksikleri

Ermeni propagandalarının ya da Kürtçülük politikalarının yurt dışındaki misyonlarımızca hakkıyla takip edilmesi çok önemlidir. Ne yazık ki Türkiye’yi yurt dışında temsil eden bazı misyonlarımızda bu tür grupların eylemlerine karşı tam anlamɪyla yeterli önlemler geliştirilmiş değildir. Mesela Kampala’daki büyükelçimiz Uganda’nın Ermeni meselesi tasarısını soykırım olarak tanıdığında bir cevap yazma gereği dahi duymamıştır. Mısır’da uzun yıllar hizmet edip orada vefat eden ve Evliya Çelebi’nin Şeyh Sinan Kürdi hazretleri diye kaydettiği Osmanlı aliminin türbesinden bihaberiz. Keza Afrika’da uzun yıllar hizmet etmiş bu alimlerin mezarlarını muhafaza etmekten imtina eden diplomatlarımız vardır. Halbuki bu tarihi miras Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir.

Diğer taraftan Güney Afrika’da Osmanlı kökenli ailelerle elçiliğimizin temas kurması olumlu bir adım olacaktır. PKK, Ermeni ya da FETÖ propagandalarına karşı elçiliklerimizin yerli halkı aydınlatması zaruridir.

Güney Afrika’da PKK propagandaları

1990 yılında Apartheid döneminin sona ermesiyle Güney Afrika’da yeni bir dönem başladı. Nelson Mandela, siyahilerin çoğunlukta olduğu ülkede 1994 seçimlerine hazırlanırken ona hapisteyken destek olan olmayan ülke liderleriyle ilişkilerini gözden geçirme yoluna gitmişti.

Güney Afrika-Türkiye münasebetlerinin bu son aşaması bazı diplomatik hatalarla başladı. Güney Afrika’da o zaman görev yapan Türk büyükelçi Sami Onaran ülkedeki siyasi dinamikleri doğru tahlil edemedi. Dönemin Türkiye hükümetine verdiği bilgiler, Nelson Mandela kabinesinin hassasiyetlerini yanlış yorumlanmasına sebep oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin Mandela’ya layık gördüğü Atatürk Barış Ödülü’nü reddetmesi diplomatik ilişkilerde kötü bir başlangıç oldu. Belki Güney Afrika hükümeti Yunan ve PKK tahrikleriyle yanlış bir karar almıştı fakat 27 yıl hapiste Apartheid rejimiyle mücadeleyle geçen bir liderden de çok anlayış beklenemezdi. Buna rağmen Mandela Kürtçü lobinin derdinin başka olduğunu geç de olsa anlamɪştɪ. Hayatɪnɪ ele alan 700 sayfaya yakɪn Long Walk to Freedom adlɪ kitabɪnda defaatle Hintlilerden, Filistinlilerden yada etnik mücadele içerisindeki başka toplumlardan bahsederken Kürt lobisinden hiç bahsetmemesi bunun somut bir tezahürüdür.

Yolun başında Mandela diplomatik hata yaptı fakat Mandela, “Güney Afrika’nın ilk özgürlük savaşçıları içerisinde Ahmet Ataullah Efendi gibi ya da Johannesburg’da hapiste ölen Mehmet Remzi Bey gibi bir adamdan haberdar olsaydı böyle bir hataya düşer miydi?”, sorulmasɪ gereken sorudur. O vakit Güney Afrika’da PKK ve Yunan lobisi Türkiye aleyhine çalışırken Türkiye büyükelçisi arkada dönen oyunlarɪ göremedi. Mandela Atatürk Barış Ödülü’nü reddettiği zaman Güney Afrika’daki PKK temsilcileri Mandela’ya hediye olarak İran halısı gönderebilecek kadar ilişkileri geliştirmişlerdi. Nobel Barış ödüllü lider Mandela’nın kaybedeceği çok şey yoktu fakat bir zamanlar Afrika’ya umut olmuş Türk milletini Afrikalı bir lider yanlış tanımɪş oldu ve bu Türk düşmanlarının da ekmeğine yağ sürdü.

İnsan hakları teraneleriyle PKK’nın meclisteki temsilcileri bundan yüz bularak defaatle Güney Afrika’ya ziyaretlerde bulundular. Leyla Zana’nın 2009 yılında Cape Town’da benzer görüşmeler yapıp Türkiye’yi Güney Afrika’ya şikayet etmesi Türkiye-Güney Afrika ilişkilerine aynı şekilde zarar verdi.

 

Neler Yapılmalı

Şüphe yok ki Türkiye Cumhuriyeti köklü tarihi temelleri olan bir devlettir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde Türkiye’yi temsil eden misyonlarımızın bulundukları ülkelerle ilgili ciddi bilgilere sahip olmaları gerekir. Bu manada merhum Kamuran Gürün, Zeki Kuneralp veya emekli Türk büyükelçilerimizden Bilal Șimşir bu donanɪmda bilgili diplomatlarɪmɪz olarak tarihe geçmişlerdir.

Güney Afrika’da iktidar partisi ANC mensuplarının Kürtlerle alakalı politikalarına, Türkiye aleyhine yapılan söylemlere faal bir tutum alınarak bilgi ile cevap verilmelidir.

Öncelikle Güney Afrika örneğinden yola çıkarsak 11 resmi dili olan ülkenin en eski sahipleri Khoisan halkının lisanı olan Khoikhoi dilinin henüz resmi dil olarak kabul edilmemiş olması bir ayrımcılık olarak addedilmektedir. Demek ki Kürtçü politikalara itimat eden bazı ANC üyelerinin evvela kendi meselelerine bakarak başka ülkeleri yargılamaları gerekir. Kaldı ki nasıl Güney Afrika’da Zulu ya da Afrikaner milletinin ülke içinde ayrı bir devlet kurmasına müsaade edilmezse radikal Kürtlerin bu tür bölücü teşebbüslerine ve taleplerine cevap verilmemesi olağandır. Türkiye’de Kürtler mecliste kendilerini temsil edecek birçok milletvekili bulundurabilirken Güney Afrika’nın yerli halkı Khoikhoi etnisitesinden kimsenin mecliste bir temsilcisinin olmaması şaşırtıcıdır. Türkiye’de Kürtlere karşı bir ayrımcılık olmadığı halde Türk hükümeti Kürtçe bir TV kanalı açmıştır. Khoikhoi halkının değil bir TV kanalı, ancak birçok eylemden sonra dil kursları bile yeni yeni açılmaya başlanmıştır.

Yine Khoikhoi halkɪnɪn torunlarɪ olan ve ülkede “Coloured” diye bilinen melez halkɪn devletten toprak talebiyle ilgili yasa tasarɪsɪ halen ülke gündemindedir. Bu halk ülkedeki siyahilerle beyazlar arasɪnda kalmɪş olup siyahilere sunulan BEE politikalarɪndan da nasibini alamamɪşlardɪr. Bu mesele, Mandela’nɪn ihmal ettiği konulardan biri olarak Güney Afrika gündemini işgal etmeye devam etmektedir. Bunlarɪn içerisinde Müslümanlar da yine dezavantajlɪ durumdadɪr. Bunlara rağmen Mandela barɪşçɪl çözümlerle iktidarɪ döneminde elinden geleni yapmaya gayret gösteren bir devlet lideri olarak anɪlmaktadɪr. Öte yandan kendi topraklarında sömürgecilerle mücadele ederken hapsedilen Nelson Mandela’yı bağımsız Kürt devleti kurma sevdasına ülkeye isyan edip masum halkı öldüren bebek katili A. Öcalan’la bir tutmak öncelikle Mandela’nın özgürlük mücadelesine hakarettir.

Tüm bunlar ortaya konulduğu zaman Türkiye’nin Güney Afrika’da kendini doğru tanımasının önünde bir engel kalmaz. Türkiye Cumhuriyeti artık tarihi perspektifte Afrika’ya ve Afrikalıya en yakın ülke olduğunu gösterecek kozlarını ortaya koymalıdır. Resmi kurumların katılımıyla Güney Afrika-Türkiye ilişkileri üzerine yapılacak konferanslar, filmler, belgeseller, söyleşiler ve yayınlar gerçekte olması gereken Türkiye algısını ortaya çıkaracaktır.